Arşiv koleksiyonerleri ve kurumlar: Koç Üniversitesi

Koleksiyon bağışçıları ve arşivlere ev sahipliği yapan kurumlar arasındaki bağ

Koleksiyon materyallerini bir araya getirenlerin ve bir konu çerçevesinde bu malzemeleri biriktirenlerin rolü hiç şüphesiz çok önemli: hangi düşüncelerle ve hangi koşullarda bu malzemeler toplandı, hangi kaynaklardan edinildi veya koleksiyon parçaları arasındaki mantıksal bağlantı nasıl oluştu, koleksiyoner için bu malzemeler ne anlam taşıyor… Tüm bunlar koleksiyonların edinilmesinde, materyallerin tanımlanması ve bu malzemelere bir anlam atfedilmesinde anahtar görevi görüyor. Özellikle bağış yapma sürecinde arşiv koleksiyonlarını oluşturan bağışçıların varlığı, bu koleksiyonları koruma altına alan kurumlardan beklentisinin anlaşılması, kurum-bağışçı arasında oluşan güven ilişkisi gündeme geliyor.

Bağışçıların yıllar yılı süren emeklerle oluşturdukları koleksiyonlarına ne olacağı, kendilerinden sonra geride bıraktıklarında bu birikimin başına ne geleceği endişesi, gözleri gibi baktıkları bu arşivlere ev sahipliği yapacak kurum arayışına girmelerine sebep oluyor. Gerçekten de koleksiyoner için paha biçilmez olan arşiv malzemeleri, daha sonra torunları, aile yakınları veya ilgilenecek herhangi bir yakın yoksa kişisel olarak anlam ifade eden birkaç parçayı aile yadigarı olarak kendileri için sakladıktan sonra geri kalan yığın halindeki malzemeleri ellerinden çıkarttıklarına çok şahit olduk.

Bu tür geleceği planlanmamış arşivlerin akıbeti maalesef ya eskicilerin eline düşmek, ya da kendi kişisel kullanımı/araştırması için bu arşivlerden seçtikleri parçaları bazı kişilerin ellerine geçmesi ile sonsuza kadar birilerinin elinde kalıp kimsenin haberdar olmadığı kıymetli arşiv koleksiyonlarına dönüşüyor, hatta çöp oluyor.

Üçüncü senaryoda ise durum şöyle olmakta: koleksiyoner vefat ettikten sonra yakınları/aile fertleri genellikle bu tür koleksiyonların büyüklükleri ve kapladıkları yer nedeniyle kendileri için anlam ifade eden birkaç parçayı ellerinde tutup geri kalanını atmaktalar. Daha iyi durumlarda ise bu büyük çaplı malzemeyi bir kuruma bağışlamayı düşünüyorlar. Ancak bu bağışlama aşamasında ise, koleksiyoncunun tek varisinin bağışlamayı isteyen kişi olup olmadığı telif haklarının devri sırasında sorun yaratabiliyor çünkü koleksiyoncunun varislerinden biri bu duruma itiraz ederse bu bağış işlemi maalesef mümkün olmuyor. O nedenle, koleksiyoncuların arşiv malzemelerini kendileri henüz hayattayken bağışladıklarında bu işlem hukuki açıdan en ideal şekliyle gerçekleşiyor. 

Koleksiyonu oluşturan malzemelerin değeri de ancak koleksiyonu yapan kişi/koleksiyoner tarafından belirlenebilir/bilinebilir ve takdir edilebilir

Bu tür malzemelerin maddi değeri bir tarafa, manevi ve entelektüel değeri de ancak bu koleksiyonların sahibi/koleksiyonerin kendisi tarafından bilinebilir/takdir edilebilir. O nedenle koleksiyonerler ebediyete erdiklerinde bu koleksiyonların ne olacağı, başına ne geleceğini düşünerek bazı arayışlara giriyorlar.

Şunu kabul etmek gerekir ki, arşiv koleksiyonları uzun vadede maliyetli bir iş. Hukuki açıdan kullanıma/erişime açmanın gerektirdiği sorumluluklar, koleksiyonların kullanımının adil şekilde sağlanması kurumsal bir zorluk olmasının yanı sıra, fiziksel olarak dayanıklılığının sağlanması için gerekli şartların sağlanması, araştırmalarda incelenmesi için istek geldiğinde yardımcı olacak ilgili kişilerin çalıştırılması, web üzerinden erişime açılması için dijitalleştirme çalışmaları (yüksek çözünürlüklü tarama cihazlarının edinilmesi ve bunların bakımı), uluslararası standartların uygulanması, etkili dijital veri yönetim sistemlerinin kullanımı ve sürdürülmesi, dijital arşivleme için sürüm güncellemeleri ve bütün bu işlemlerin gerçekleştirilmesinde çalışan uzman ve asistan kadrosuyla birlikte birbiriyle bağlantılı süren epey maliyetli ve deneyim isteyen bir konu. Kişisel/özel koleksiyon projelerinin bu kadar arttığı bir ortamda tüm bu işlemlerin gerçekleştirilmesinde herhangi bir unsur eksik olduğunda veya iyi çalışmadığında bu tür projeler yarım kalmakta veya iyi çalışmamaktalar. Mesela eğer ilgili kurum koleksiyonların dijital varlık sistemi için efektif bir ürün seçmediyse üzerine tıklandığında bakılmak istenen görselin dakikalarca açılmadığını ve görüntülenemediğini görebilir. Veya eğer projelerin bütçesi bittiyse, bir gün önce baktıkları bir koleksiyon, kurumun yeterli öngörüyle ne kadar süre desteklenmesini tahmin edemediği için bir bakmışsınız internetten web sayfası üzerinden erişimi kapanmış. Belki de kurum koleksiyonun dijitalleştirilip internette erişime açılması için gerekli telif hakları iznini almadıysa bir gün koleksiyonu internette erişime kapatmak zorunda kalabilir. O nedenle sürdürülebilir arşivcilik ve dijitalleştirme için deneyim, mali destek önemli bir rol oynuyor.   

1. İlk senaryo:

Bu senaryolardan her biri kendi içinde ayrı birer kabus gibi: ilk senaryoyu şöyle düşünelim: Belki koleksiyonun belirli bir kısmı bir kuruma bağışlanmışken, diğer bir kısmı eskicilerin elinde teker teker kime satıldığı bile bilinmeyecek şekilde elden çıkarılmış olabilir. Bu durumda koleksiyon arşivsel değerinden kaybetmektedir.

2. Diğer senaryo:

İkinci senaryoda koleksiyoncunun vefatından sonra bunu haber alan araştırmacı/ilgili kişi hiçbir izin vs. almadan gidip koleksiyonu talan ederek kendine uygun/araştırmasına/kişisel ilgilerine yarayacak malzemeleri yağmalayıp (maalesef böyle) alıp götürdüklerinde böyle bir belgenin/malzemenin varlığından kimsenin haberi olmadığı için tarihi bilgiler karartılmış oluyor. Mesela, bir müzik eserinin bestecinin kendisi tarafından orijinal el yazısıyla yazılmış versiyonunun bestecinin öğrencisinin elinde olması ama bu bilgiyi hiç kimseyle paylaşmaması gibi bir durum veya araştırma amacıyla ailesinden rica eden bir araştırmacının fotoğrafların veya çizimlerin kullanımı için hiçbir resmi izin almadan kullanması ve bu malzemeleri işi bittikten sonra geri getirmemesi gibi durumlarda kaybolan binlerce koleksiyon malzemesi sayılabilir. Tabii nadir bir belgenin/bilginin kendisinde kalmasını ve başka kimsenin bilmemesini sağlamak nasıl bir mantalitenin sonucudur bilinmez ama bilgi ve bilgiyi oluşturan malzemeler kimsenin tekelinde olamaz. Tanımlanmayan, varlığı bilinmeyen, listesi olmayan tüm koleksiyonlar yoktur aslında. O nedenle arşivlerin misyonu koleksiyonlar içindeki tüm malzemelerin tanımlamasını yaparak listesini çıkarmak ve bu sayede “varlıklarını” belgelemektir. Diğer yandan da bilgi tekelciliğinin önüne geçerek bilgi malzemesini/nadir belgeleri tüm insanların/ilgili kişilerin hizmetine sunmak ve erişimine açmaktır. Diğer bir deyişle bilgiye erişimde demokratik bir düzen sağlamaktır.

Güvenilir bir kurum arşiv malzemelerin ve koleksiyonların tozlu depolarda kitli kapılar ardında unutulmaya terkedilen koleksiyonlar yerine hem fiziksel olarak incelemeye hem de dijital olarak dünyanın her yerinden erişime açık tutulmasını sağlar. Öte yandan iklimlendirilmiş, nem-ısı dengesi sürekli kontrolde tutulan, deprem-yangın-su baskını gibi felaketlere karşı güvenilir çelik konstrüksiyonlu otomatik raf sistemi içinde arşiv korumasına uygun, her materyalin boyutuna ve yapısına uygun asitsiz kutuların ve dosyaların içinde muhafaza edilen koleksiyon malzemelerinin fiziksel ömürleri de uzamış olur. Uzun vadede hukuki açıdan gelebilecek herhangi bir koruyuculuğunu yapmaktadır. Koç Üniversitesi Suna Kıraç Kütüphanesi Arşivleri ve Dijital Koleksiyonları bağışçılarına bunların garantisini vermektedir.

Dijitalleştirilen ilk koleksiyonlardan biri olan El Yazmaları Koleksiyonu Türkiye’nin önde gelenleri tarafından bağışlanmıştır. Diplomat, şair ve yazar Fuat Bayramoğlu (1912-1996), Hacı Bayram-ı Veli soyundan gelen Ankara’nın köklü ehl-i tarîk ailelerinden Bayramî-zâdeler’e mensup, milletvekili, bürokrat ve devlet adamı gibi çeşitli kademelerde ülkeye hizmeti olmuş değerli bir devlet adamıdır. 1996 yılında, vefatından kısa bir süre önce zengin kitap koleksiyonunu ve şahsî arşivini Koç Üniversitesine bağışlamıştır. Mithat Sertoğlu (1913-1995) ise Arşiv Umum Müdürlüğü’nde çalıştıktan sonra buranın müdürlüğünü yapmıştır.

2008’de varisleri tarafından kendi kütüphanesindeki yazmalar Koç Üniversitesi’ne bağışlanmıştır. Ünlü Türkolog Prof. Dr. Şinası Tekin (1933-2004) ise kitap ve makale boyutunda çok sayıda bilimsel çalışması bulunur; kendi ihtisas alanı olan tarihî Uygur Türkçesi ile eski Anadolu Türkçesi konularının otorite isimlerinden biridir. Şinasi Tekin aynı zamanda 1997 yılından vefatından sonra yazma ve basma eserlerden oluşan koleksiyonu ailesi tarafından Koç Üniversitesi’ne bağışlanmıştır. Salim Erel (1929-2014) ise Konya’lı bir aileden gelmektedir ve devlet adamı olarak milletvekilliği yapmıştır. Arapça ağırlıklı el yazmaları koleksiyonunu bağışlamıştır.

Dijitalleştirilen ilk koleksiyonlardan diğeri de Amerikalı gazeteci, araştırmacı, etnograf ve tekstil koleksiyoneri Josephine Powell’a (1919-2007) aittir. Hem etnografik koleksiyon Josephine Powell Slide Collection adıyla dijitalleştirilen koleksiyonun hem de yazmalardan bazılarının bağışçısıdır. Bu nadir koleksiyonların yanı sıra, kendisi kitap koleksiyonunu da bağışlamıştır.

Hatice Gonnet-Bağana, Hitit Koleksiyonu, adını aldığı Paris’te yaşayan Türk arkeolog/Hititolog Hatice Gonnet Bağana tarafından 2014’te bağışlanmıştır. Arkeoloji alanında zengin bir görsel ve yazılı içeriğe sahip olan koleksiyon ayrıca geniş bir kitap ve ayrıbasım koleksiyonuna da sahiptir.

Özellikle Toroslar bölgesindeki Yörükler hakkında 1950’li yıllarda yapılan alan çalışmalarının görsel çıktılarının incelenebildiği Ulla Johansen Anadolu Etnoloji Koleksiyonu ise Danimarka asıllı Alman etnolog Prof. Dr. Ulla C. Johansen tarafından 2014 yılında bağışlanmıştır.

1930’lu ve 1940’lı yıllarda yazılan ve tarihçi İsmail Hami Danişmend’in eşi İclal Danişmend’e ait Osmanlıca & Türkçe mektuplardan oluşan koleksiyon Yazışmaları & İsmail Hami Danişmend Aile Mektupları Kayıtları, 1895-1999, varisleri Müjde Gümüşoğlu ile Metin Tekin tarafından 2017’de bağışlanmıştır.

Mehmet Nihat Nigizberk Mimari Fotoğraflar ve Çizimler Koleksiyonu adından da anlaşılacağı üzere Mehmet Nihat Nigizberk’e (1880-1945) aittir ve 2017’de Koç Üniversitesi’ne bağışlanmıştır.

Cahide Tamer Tarihi Yapılar Restorasyon Projeleri Koleksiyonu, Türkiye’nin ilk kadın restoratörlerinden Cahide (Aksel) Tamer’e (1905-2005) aittir ve kızı Prof. Dr. Ayşe Nur Ökten tarafından Suna Kıraç Kütüphanesi Arşivi’ne bağışlanmıştır.

Sinan Kuneralp, Hüseyin Hilmi Paşa Belgeleri Koleksiyonu’nu 2019’da bağışlamıştır.

Senem Acar / Arşiv Uzmanı