Dijital gezginin rehberi: son sadrazamlardan Hüseyin Hilmi Paşa belgeleri koleksiyonu

Suna Kıraç Kütüphanesi’nin yeni koleksiyonu “Hüseyin Hilmi Paşa Belgeleri” yüzyıl sonundaki Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel ortamını tasvir eder. İşleme ve dijitalleştirme projesine geçen yaz başlanan koleksiyonun baş kahramanı Hüseyin Hilmi Paşa (1855-1922), II. Meşrutiyet Dönemi’nde II. Abdülhamid saltanatında (31 Mart Ayaklanması sırasında, 14 Şubat 1909-13 Nisan 1909 tarihleri arasında) ve V. Mehmed saltanatında (5 Mayıs 1909-28 Aralık 1909 tarihleri arasında) iki kez sadrazamlık yapmış Osmanlı devlet adamı ve yöneticidir. Koleksiyonda Hüseyin Hilmi Paşa’nın kendi kişisel arşivi için sakladığı yazışmalar ve gazete kupürleri yer almaktadır…

Hilmi Paşa. Görsel kaynağı: “Hilmi Pacha.” Bain News Service, yayıncı (1 negatif : cam ; 5 x 7 inç veya daha küçük)  Library of Congress Prints and Photographs Division Washington, D.C. 20540 USA http://hdl.loc.gov/loc.pnp/pp.print

Peki, Midilli’den sadârete uzanan yolda Hüseyin Hilmi kimdir? Aslen Kütahyalı köklü bir aileye mensup olan ve babası Kütahyalızâde Mustafa Efendi olarak bilinen Hüseyin Hilmi, Midilli adasının Sarlıca köyünde doğmuştur. Bir yandan Midilli’nin Ulucami Medresesi’nde okuyup diğer yandan Tanzimat Dönemi’nin eğitimdeki yansıması rüşdiyeden mezun olması; özel hocalardan Fransızca ve aynı zamanda fıkıh dersleri alması onun çok yönlü bir insan olarak yetişmesini sağlamıştır. İyi bir eğitimden sonra devlet işlerindeki görevi Cezâyir-i Bahr-i Sefîd vilâyeti Adliye Encümeni’nde birinci sınıf dava vekilliği diploması ile Midilli Tahrirat Kalemi’nde başlamıştır. Sırasıyla Midilli Tahrîr-i Emlâk Dairesi seyyar fırkası mukayyitliğine, Tahrîr-i Emlâk Kalemi vukuat kitâbetine ve aynı kalemin başkitâbetine yükseltilmiştir. O sıralarda Midilli’de olan Nâmık Kemal’le tanışması, Hüseyin Hilmi’nin vatan-millet-hürriyet bilincini pekiştiren bu düşün adamından etkilenmesine sebep olmuştur. Kemal Bey’in bütün eserlerini okuyan ve yeni fikirlerine hayran olan Hüseyin Hilmi Efendi Nâmık Kemal’in çömezi olarak tanınmıştır. Bu tanışıklık büyük bir ihtimalle daha sonra Hüseyin Hilmi Efendi’nin İttihatçılar arasında saygı görmesini sağlamış olabilir (Şeref, 64). Bu arada Nâmık Kemal Midilli mutasarrıflığı görevine atandığında 1881’de Hüseyin Hilmi’yi de Midilli tahrirat müdürlüğüne getirmiştir. Hüseyin Hilmi’nin memuriyetinin ilk dokuz yılını doğduğu Midilli’de geçirdikten sonra art arda terfiler alarak önce Aydın, sonra da Suriye vilayetlerinde mektupçuluk görevlerine atanmıştır. Bu görevini sürdürürken bir yandan da padişahın Suriye’deki arazilerini yöneten komisyona fahrî üye olmuştur. 1891’de mektupçuluktan istifa ettikten sonra geçici olarak padişahın çeşitli sancaklarında arazi yöneticisi olarak görev almıştır. 1893’te Mersin’de başlayan mutasarrıflık görevi, ardan gelen birkaç mutasarrıflık görevini takip etmiştir. İlk yerel yönetici deneyimini 1897’de atandığı Adana valiliğindeki tayini ile gerçekleşmiştir. Buradaki gerginliklere karşı önlem olarak oluşturulan Adana-Mersin bölgesinde özellikle konar-göçer oymakların, iskan ve yerleşmelerinin de sağlanması konusunda Osmanlı idaresini güçlendirme amaçlı kurulan Fırka-i Islahiye tarzı bir uygulamanın Yemen bölgesinde de yapılabilmesi için çalışmıştır. Bu dönemden konuyla ilgili belgeye örnek, Yemen’deki kabile isyanlarıyla ilgili Mabeyn-i Hümayun ve Dahiliye Nezareti’ne 23 Kasım 1898’de gönderilen mektuptur [görsel 1].

Görsel 1. Yemen’deki kabile isyanlarıyla ilgili Mabeyn-i Hümayun ve Dahiliye Nezareti’ne, 23 Kasım 1898

Bu görevi sırasında Hüseyin Hilmi ülkesini seven, vatansever bir adam olarak Osmanlı’ya karşı zararlı faaliyetleri tespit edilen Avusturya’nın Mersin konsolosunun yurt dışına çıkarılması sırasında yaşanan olaylar nedeniyle makamından azledilmeyi göze alarak Avusturya’dan özür dilemeyen gururlu bir devlet görevlisi portresi çizer. Mersin’deki olayda dört bir koldan Osmanlı topraklarında yürütülen yabancı menşeili örgütlenmelerin Osmanlı düşmanı faaliyetlerine karşı gösterdiği dirayetli duruşu, sözüne güvenilen, adil, basiretli ve vatansever bir görev insanı olması, II. Abdülhamid’in güvenini kazanmasına sebep olmuştur. Bundan sonra Hüseyin Hilmi Bey’i Yemen’de İmam Yahyâ’nın sebep olduğu olayları bastırmak üzere Yemen valiliğine gönderilmesiyle daha çetin bir görev beklemektedir. Yahyâ bin Hasan hakkındaki belgelerden biridir [görsel 2]:

Görsel 2. Asım Bey’e Yahya bin Hasan hakkında gönderilen telgraf, 27 Şubat 1902

II. Abdülhamid’in Hüseyin Hilmi Bey ve beraberindeki görevlilerden isteği vali başta olmak üzere bütün vilâyet memurlarının sarık sarmasını, cübbe ve şalvar giymesiydi. Yerel halka adapte olma görüntüsü altında amaçlanan bölge halkının güvenini kazanarak buradaki Osmanlı karşıtı hareketlerin sebebini olayları birebir yaşayan kişilerden öğrenmekti büyük bir olasılıkla. Yerel halkla iyi ilişkiler geliştirmeye dayalı bir politika ile güven kazanarak bölgedeki eşkıyalık olayları karşısında asayiş sağlayamayan Osmanlı idaresine karşı halk arasında artan güvensizliğin ve başka olayların da sebeplerinin araştırılması Hüseyin Hilmi Bey’e kalmıştır. Çoğu şifreli bir şekilde yazılan ve telgraf, rapor ve mektuplardan oluşan bu belgeler bölgedeki gerçeklerle ilgili İstanbul’u bilgilendirmektedir; yine aynı şekilde İstanbul’dan da şifreli telgraflar ve mektuplar gönderilmiştir:  [görsel 3]

Görsel 3. Yemen’e gönderilen şifreli telgraf, 7 Eylül 1898

Padişahın atadığı yerel idarecilerin, padişahtan habersiz aldığı kararlarla yaptıkları usulsüzlükleri ve Osmanlı adından aldıkları güce sığınarak yaptıkları yolsuzlukları, rüşveti, askeri ve devlet yöneticilerinin makamlarını suiistimal etmelerini, görevini ihmal eden liyakatsiz Osmanlı bürokrasisinin durumunu, askerin merkezden gönderilen maaş, iaşe, erzak ve teçhizattan doğru düzgün yararlanamadığını, düzgün idare edilemeyen bütçe nedeniyle ordunun ve memurların sefalet içinde kıvranmasını, yüksek vergilerin bölge halkını bezdirdiğini, vergilerin toplanması sırasındaki halk isyanlarını, isyancıların dış odaklı faaliyetlerle yaptığı silah kaçakçılığını, kabile reislerinin Osmanlı karşıtı bir tutum sergilediğini, zaman zaman ılımlı politikaların bölgedeki gerilimi azalttığını Hüseyin Hilmi Bey’in yazışmalarında çok canlı bir şekilde görürüz.

Şifreli yazışmalar bir yandan bölgedeki Osmanlı görevlilerinin yolsuzluklarını, diğer yandan da bölgeyi karıştırmak adına yapılan muhbirlik ve ajanlık faaliyetlerini İstanbul’a istihbarat bilgisi olarak bildirmek adına alınan bir önlem niteliğindedir. İlginç olan, el yazısının özelliklerinden dolayı belgelerin tek bir kişinin elinden çıkması sebebiyle – büyük olasılıkla Hüseyin Hilmi Paşa’nın — yazışmaları kendi kişisel arşivi için tutmasıdır.

Hüseyin Hilmi Bey, padişahın bölgedeki askeri, sosyal, ekonomik ve idari gerginliklerin sebebini araştırması ve yaşanan olayların ilk ağızdan, dışarıdan bakan bir gözlemci gözüyle değerlendirerek İstanbul’a zaman kaybetmeden bildirilmesi açısından kilit rol oynamıştır. Yemen’de liyakatli vatansever bir politika sergileyen Hüseyin Hilmi Bey 31 Mayıs 1899’da vezirlik pâyesiyle ödüllendirilmiştir. Beş yıl kadar Yemen’de kalan Hüseyin Hilmi Paşa, azlettiği bir kaza kaymakamının tahrik ettiği bir kişi tarafından girişilen suikastta ağır yaralanmıştır ve uzun süre görevini yapamamıştır. Bu kaza kaymakamının karanlık işleri, usulsüzlükleri sonucu yaşanan olaylar yine yazışmalarda görülür.

Kasım 1902’de Yemen’deki görevinden ayrılmasının diğer bir sebebi ise ordu müşiri Abdullah Paşa ile arasında da gerginliklerin detayları belgelerde görülür. Yemen’de artan gerilim nedeniyle buradaki görevinden alınıp on gün sonra 2 Aralık 1902’da yeni kurulan Rumeli genel müfettişliğine tayin edilmiştir. Altı yıl bu görevde kalan Hüseyin Hilmi memuriyet hayatının en parlak ve en faydalı hizmetlerini yapmıştır.

Manastır, Kosova ve Selânik vilâyetlerini içine alan Rumeli müfettişliği, Bulgar çetelerinin faaliyetlerini önlemek ve Makedonya’da iyi bir idare oluşturmak amacıyla kurulmuştur. Bir nevi idarî muhtariyet demek olan genel müfettişlik teşkilâtının başında Hüseyin Hilmi Paşa’nın bulunması bölgede yabancı güçlerin faaliyetlerini önlemiştir. Bu dönemde Avrupa’daki gelişmeleri en iyi takip edebileceği kaynak olarak hem muhbirlerle iletişim kurmuştur (bunlarla yapılan maddi anlaşmalar ve ödemelerin belgeleri yer alır) hem de Avrupa basınını yakından takip etmiştir. Bu anlamda koleksiyonun diğer öğelerini oluşturan gazete kupürleri Avrupa menşeili iki basın kurumundan edinilmiştir: Bu kurumlardan biri 1889’da Paris’te kurulan haber ajansı “Le courrier de la presse”dir; diğeri de Viyana’da 1896’da kurulan medya istihbarat ajansı “Observer”dir. Bunlar aracılığıyla Hüseyin Hilmi Paşa uluslararası siyasetle ilgili bültenlerden oluşan gazete kupürleri toplamıştır. Makedonya, Kosova, Selanik ve Bulgaristan’daki olayları bu haberlerden ve görüşlerden yakinen takip etmiştir: [görsel 4]

Görsel 4. “Affaires de Macédoine” başlıklı gazete kupürü, ajansın bilgi fişine eklenmiş

Paşa, kendisi de bu gazete kupürleri hakkında notlar almıştır. Büyük ihtimalle İngilizce, Almanca, İtalyanca ve diğer dillerdeki gazete kupürlerinin Paşa’nın okuması için Fransızca çevirileri olduğunu, Fransızca gazete kupürleri olmayanların bazıları için Osmanlıca’ya çeviriler yapılıp, notlar alındığını görürüz. 

Paşa şahsî gayretiyle sonradan Fransızca öğrenmişse de yabancılarla sıkı ilişkiler kurmamıştır, millî hisleri daima ön planda gelmiştir. Müfettişlik bölgesinde karışıklıkları tam olarak önleyememekle birlikte iyi çalışan bir idare kurmayı başarmıştır. Yabancıların gözünde saygın bir devlet adamı profilini oluşturmuş, aynı zamanda padişahın da büyük itimadını kazanmıştır. Hiçbir yazısı Bâbıâli’den reddedilmeyecek derecede nüfuzu artmıştır. Devlet adına yararlı işler başarması, aylık tahsisatının 30.000 kuruştan 50.000 kuruşa çıkarılmasına sebep olmuştur. II. Abdülhamid’e çok bağlı olmakla birlikte gençliğinde Nâmık Kemal’le arasında oluşan gönül bağı, bu konudaki ünü ve vatansever liyakat sahibi bir devlet adamı olarak tanınması Hilmi Paşa’nın İttihatçılar’la da iyi ilişkiler kurmasını sağlamıştır. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra Rumeli genel müfettişliği kaldırıldığı için Hüseyin Hilmi Paşa’nın da görevi sona ermiştir. Fakat paşa üç ay kadar daha Rumeli’de kaldıktan sonra yeni kurulan Kâmil Paşa kabinesine Dahiliye nâzırı olması üzerine 27 Kasım 1908’de İstanbul’a dönmüştür. Paşanın nâzırlığa tayininde İttihatçılar’la olan yakınlığının rolünün olduğu tahmin edilebilir. Bu güçlü haliyle Hüseyin Hilmi Paşa İstanbul’a döndükten sonra kısa zamanda Kâmil Paşa’ya rakip olduğunu ortaya koymuştur. Hüseyin Hilmi Paşa, bu sıralarda Harbiye ve Bahriye nâzırlarının değiştirilmesi usulünü meşrutiyet sistemine aykırı bularak istifa edince diğerleri de onu takip etmiştir. 13-14 Şubat 1909 tarihlerinde olan bu olayların ardından Kâmil Paşa kabinesi düşünce Dahiliye nâzırlığı da kendisinde kalmak üzere Hüseyin Hilmi Paşa, Kâmil Paşa’nın yerine sadârete getirilmiştir. 

Hüseyin Hilmi Paşa’nın, Rumeli genel müfettişliğinde gösterdiği başarıyı sadârette gösteremediği görünür. İttihat ve Terakkî Cemiyeti’ndeki nüfuzu İttihatçılar’a karşı oluşan muhaliflerin şiddetli saldırısına uğramasına sebep olmuştur. Bulgaristan’ın bağımsızlığı meselesini ve Bosna-Hersek’i ilhak eden Avusturya ile çıkan anlaşmazlıkların üstesinden bir derece geldiyse de iç durumdaki sorunları düzeltememiştir. İstanbul’da muhalif basının devamlı saldırıları huzurunu kaçırmıştır. Bu ortamda Meşrutiyet kurallarına bağlı olan hükümet karşıtlarına karşı tedbir alamaması yüzünden 13 Nisan 1909’da Otuzbir Mart Vak‘ası yaşanmıştır. [görsel 5]

Görsel 5. 31 Mart Vakası: Hareket Ordusu’nu İstanbul’a girerken gösteren Osmanlı posta kartı

Bu olayla ilgili yazışmalardan biri Mabeyn’e gönderilen aşağıdaki belgedir: [görsel 6]

Görsel 6. Mabeyn’e 31 Mart olaylarının durumuyla ilgili gönderilen telgraf, Nisan 13, 1909

Hüseyin Hilmi Paşa, isyanın ilk günü öğleden sonra Yıldız Sarayı’na giderek hükümetin istifasını sunmuştur. Böylece bir ay yirmi yedi gün devam eden bu ilk sadâreti son bulmuş oldu. Kendisinin yerine sadârete getirilen Ahmed Tevfik Paşa görevi devralırken Hüseyin Hilmi Paşa da isyancıların gözüne batmamak ve tehlikelerden uzak kalmak için bir süre Yûsuf Râzî Bey’in evinde gizlenmiştir. Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girmesinden ve II. Abdülhamid’in yerine Sultan Reşad’ın tahta çıkarılmasından sonra 27 Nisan 1909’da ortaya çıktığında Dahiliye nâzırlığına getirilmek istenmesine rağmen bunun kabul etmemiştir. O sıralarda İttihatçılar’ın devlet işlerini doğrudan doğruya ellerine almak istemeleri karşısında bunu hazmedemeyen Tevfik Paşa’nın istifası üzerine ve karışıklıklar nedeniyle ikinci defa 5 Mayıs 1909’da sadârete getirilmiştir. Hüseyin Hilmi Paşa’nın ikinci sadâreti Bosna-Hersek ve Bulgaristan meselelerinin halli, Adana’da çıkmış olan olayları yatıştırmak, asayişi sağlamak, Dîvân-ı Harb-i Örfî’nin kararlarını uygulamakla geçse de bu sadrazamlığı da pek başarılı olmamıştır. Özellikle Otuzbir Mart Vak‘ası’ndan sonra olayların iyice çığırından çıkması, bütçeyi ve diğer kanunları meclisten geçirememesi, İttihatçıları memnun edememesi sonucu Hüseyin Hilmi Paşa yedi ay yirmi dört gün sonra 28 Aralık 1909’da istifa etmek zorunda kalmıştır.

Sadâreti sırasında 14 Kasım 1909’da tayin edildiği Âyan Meclisi âzalığına devam ederken Hüseyin Hilmi Paşa önce Avrupa seyahatine çıktığı sırada Rusya’ya ve Kazan’a gitmiş, Türkolojinin önde gelen araştırmacıları N. İvonoviç, Aşmirin, F. Katanov’la bir araya gelmiştir. Kısa süreli Kazan seyahati Rus ve Tatar basınında geniş şekilde yer aldığı gibi küçük bir risâle olarak da Kazan’da yayımlanmıştır (“Turétskiy sled varhivah Tatarstana”, Gasırlar Avazı, I/2 [Kazan 1998], s. 165-177). [görsel 7]

Görsel 7. Hüseyin Hilmi Paşa’nın 15 Nisan 1910’da Rusya’nın Kazan kentinde çekilen fotoğrafı (Görsel kaynağı: Safarov, Fuad. “Türk-Rus dostluğunun göstergesi: Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa Kazan’da.” Sputnik Türkiye, 21 Ocak 2016, https://sptnkne.ws/x7Yj. 19 Nisan 2020.

Birkaç yıl Âyan Meclisi Maliye Encümeni başkanlığı yapan Hüseyin Hilmi Paşa’nın hizmetleri, malî işlerin düzeltilmesinde ve israfın önlenmesinde önemli rol oynayarak devam etmiştir. Gazi Ahmed Muhtar Paşa tarafından kurulan (22 Temmuz 1912) “Büyük Kabine”de Adliye nâzırı olarak görev aldı. Bu kabine görünüşte tarafsız olmakla birlikte hükümet üyelerinin çoğunluğu muhalefete mütemayil kimselerdi. Hüseyin Hilmi Paşa hükümet içinde en etkili kişi olarak görüldüğü için hükümetin hatalarından da o sorumlu tutuluyordu. İttihatçılar, Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın Hüseyin Hilmi Paşa’dan istediği destekle çoğunluğu İttihatçılar’dan oluşan Meclis-i Meb‘ûsan’ın feshinden kendisini suçlamışlardır. Son zamanlarda Rumeli’de birbiri arkasına gelişen olayların 8 Ekim 1912’de patlak veren Balkan Savaşı karşısında hükümette kalmanın uygun olmayacağını anlamıştır, 28 Ekim 1912’de Viyana sefirliğine tayin edilip İstanbul’dan ayrılmıştır ve vefatına kadar ailesiyle burada yaşamıştır. 3 Nisan 1923’te vefat ettiğinde naaşı İstanbul Yahyâ Efendi Dergâhı hazîresine defnedilmiştir.

Koleksiyonun hakkında & yapılan çalışmalar:

Hüseyin Hilmi Paşa Koleksiyonu Sinan Kuneralp tarafından 2019’da Koç Üniversitesi’ne bağışlanmıştır. O dönem ANAMED Kütüphanesi yöneticisi Berkay Küçükbaşlar tarafından alınmıştır. Çalışmalarına 2019 yazında başlanan koleksiyon ilk önce Nadir Eserler Odası’nda incelenmiştir.

İlk geldiğinde tozlu ve kirli zarfların içinde olan materyaller bir araya getirildikten neler olduğuna bakıldı. Bazı zarflar üzerinde “Yemen” yazması içindeki tüm belgelerin Yemen’le ilgili olduğu izlenimi verse de, incelemeden sonra tüm belgelerin herhangi bir konum veya tema gözetilmeden rastgele yerleştirildiği ve çok karışık olduğu anlaşıldı. Mektuplar, telgraflar, ayrıbasımlar, gazeteler, gazete kupürleri herhangi bir rasyoneli olmadan bir araya konmuştu. Bu nedenle herhangi bir provenans gözetilmeden geldiği için arşiv açısından bir rasyonel içinde düzenlemek gerekliliği oluştu. İlk grup, Hüseyin Hilmi Bey olarak Yemen Valisi görevini icra ettiği dönem, daha sonra İstanbul’a geldiği ve sadaretinin ilk zamanlarını oluşturan ve 31 Mart Olayı’na denk gelen zamanlardaki yazışmaları, diğer grup ise Makedonya Müfettişliği sırasında Hüseyin Hilmi Paşa olarak kendi topladığı gazete kupürleri ve notlarını içerir. Çok küçük bir grup ise ayrıbasımları ve hukukla ilgili yayınları kapsar.

Tasnif çalışmaları work&study olarak çalışan öğrencimizle yaptık. Bu arada Suna Kıraç Kütüphanesi’ndeki birçok projemizi daha seri bir şekilde yapmamıza yardım eden arkadaşlarımızdan biri, bir asistan öğrencimiz de yine bu projede çalışmaya katıldı. Öncelikle tasnif ve belge ayıklaması ile hangi belgenin hangi döneme ait olduğu anlaşıldıktan sonra kronolojik olarak bir düzenleme yapıldı. Bunun ardından envanter ve sayım işlemleri tamamlandı. Belgeler, arşivlerde kağıt restorasyonunda ve temizlemesinde kullandığımız özel fırçalarla toz ve kirlerinden arındırılarak, üzerlerine mermer ağırlık konarak düzleştirildi. Uzun süre bu şekilde bekletildikten sonra taranmasına karar verilen belgeler bu işleme hazır hale getirildi. Taramanın ardından bütün materyaller arşiv deposuna yerleştirilmeye hazır hale getirildi.

Yemen dönemine ait belgeler uzman danışman Sinan Kaya ile yapılan bir çalışmayla hazırlandı. Kendisi içerik çözümlemelerini ve diğer tarihi olarak önemli olabilecek notları aldı, bu notlar üstveri alanlarında yansıtıldı. Anahtar kelimeler, yazışmalarda geçen kişi isimleri, belgede adı geçen konum bilgileri, konu başlıkları bu üstveri künyelerinde belirtildi. Ben de hem Sinan Kaya’nın çalışmasının editörlüğünü, hem de Hilmi Paşa’nın Rumeli dönemindeki belgeleri ve basın yazılarının içerik tanımlamalarını hazırladım. Bu koleksiyonun kutu bazındaki tanımlamaları bu linkten ve dijital koleksiyona ise buradan ulaşılabilir.

Kaynaklar

Ahmad, Feroz. “Ḥusayn Ḥilmī Pas̲h̲a.” Encyclopaedia of Islam, Second Edition, Ed. P. Bearman, Th. Bianquis, C.E. Bosworth, E. van Donzel, W.P. Heinrichs. Hollanda: Brill, 2012. (19 Nisan 2020) http://dx.doi.org/10.1163/1573-3912_islam_SIM_2987

Alkan, Mustafa. “Hüseyi̇n Hi̇lmi̇ Paşa’nin Rumeli̇ Umûmî Müfetti̇şli̇ği̇ (1902-1908).” Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 1.13 (2015): 242-255.

Beydilli, Kemal. “II. Abdülhamid devrinde Makedonya mes’elesi’ne dair.” Osmanlı Araştırmaları. 9.9 (1989): 77-99.

Cevad, Ali. 1960. İkinci Meşrutiyet’in ilanı ve Otuzbir Mart hadisesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1960.

Danişmend, İsmail H. İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, cilt 4 (1703-1924). İstanbul: Türkiye Yayınevi, 1971.

Gövsa, İbrahim A. Türk meşhurları ansiklopedisi: edebiyatta, sanatta, ilimde, harpte, politikada ve her sahada şöhret kazanmış olan Türklerin hayatları eserleri. İstanbul: Yedigün, 1950.

Hatip, Dinçyürek S. “Reading a Bureaucratic Career Backwards: How Did Hüseyin Hilmi Pasha Become the Inspector-General of Rumelia?” Middle Eastern Studies. 53.3 (2017): 386-405. 

İnal, İbnülemin M. K. Osmanlı devrinde son sadrâzamlar. İstanbul: Maarif matbaası, 1940.

Kadri, Hüseyin Kâzım. Balkanlardan Hicaz’a İmparatorluğun tasfiyesi 10 Temmuz inkılabı ve netayici. İstanbul: Pınar Yayınları, 1992.

Kornrumpf, Hans-Jürgen, “Hüseyin Hilmi Pascha, Anmerkungen zu seiner Biographie.Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes 76 (1986): 193–98.

Ortaylı, İlber. Osmanlı İmparatorluğunda Alman nüfuzu. İstanbul: İletişim, 2004.

Şeref, Abdurrahman. “Viyana Sefîr-i Sâbıkı Hüseyin Hilmi Paşa.” Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası 8.49 (1919): 63-74.

Tahsin Paşa. Abdülhamit: Yıldız hatıraları. İstanbul: Ahmet Halit Kitaphanesi, 1931.

Türkgeldi, Ali F. Görüp işittiklerim. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1984.

Türkmen, Zekeriya. Osmanlı meşrutiyetinde ordu-siyaset çatışması. Cağaloğlu, İstanbul: İrfan Yayınevi, 1993.

Uşaklıgil, Halit Z, and Necati Tonga. Saray ve ötesi: son hatıralar. İstanbul: Can Yayınları, 2019. 

Senem Acar / Arşiv Uzmanı